Tekniğin olanaklarıyla sanat yapıtının yeniden üretilebilir, kopyalanabilir hale gelmesi sanatı bambaşka bir konuma taşımıştır. Bu değişim, tarihsel olarak sanatın kendini var ettiği anlam ve algılayış biçimleriyle karşılaştırıldığında, ilk bakışta bir kayıp ya da bozulma gibi görülebilir. Ancak sanat tarihine geniş bir perspektiften bakıldığında, aura’nın kaybolmadığı; yalnızca farklı algılayış biçimleriyle yeniden üretildiği anlaşılır. Walter Benjamin, 1936 tarihli “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı (Das Kunstwerk im Zeitalter seiner technischen Reproduzierbarkeit)”1 adlı makalesinde teknik yeniden üretimin sanat yapıtının aurasını yani onun biricikliğini, “buradalığını” ve tarihsel bağlamıyla kurduğu otantik ilişkiyi ortadan kaldırdığını savunur. Fakat günümüz dijital çağında bu tespit, yeniden düşünülmesi gereken bir noktaya dönüşmektedir.
Fotoğraf, film ve çoğaltma tekniklerinin yaygınlaşmasıyla birlikte sanat yapıtının özgün varoluş koşullarının zedelendiğini ileri süren Benjamin’e karşılık dijital teknolojiler aracılığıyla yapılan üretimlerin, aurayı tamamen yok etmediğini, yeni biçimlerde dönüştürdüğünü ve farklı deneyim alanlarında yeniden kazandığını düşünebiliriz. Dolayısıyla Benjamin’in kavramsallaştırması bugün hâlâ geçerli olsa da çağdaş sanatın sunduğu olanaklarla yeni anlam katmanları kazanmıştır. Bu noktada tartışmaya başka teorisyenlerin yaklaşımlarıyla da bakmak gerekir. Jean Baudrillard’ın “simülakr” kavramı, görüntülerin yalnızca bir gerçeklik temsil etmediğini, her defasında kendi başına yeni gerçeklikler kurduğunu iddia eder.2 Bu açıdan değerlendirdiğimizde, dijital olanaklar ile yeniden üretilen sanat yapıtı, bir kopyadan ibaret değil, yeni bir hakikat katmanı doğurmaktadır. Baudrillard’a ek olarak Boris Groys, dijital çağda üretilen sanat yapıtının aurasını kaybetmediğini, aksine sürekli yeniden üretim ve arşivlenme yoluyla farklı biçimlerde çoğaldığını ifade eder.3 Lev Manovich ise yeni medya sanatında asıl değerin yapıtın fiziksel biricikliğinde değil, sunduğu deneyim ve etkileşim biçiminde ortaya çıktığını öne sürer.4
Bu yaklaşımlardan yola çıkarak orijinal yapıtın tarihsel süreçte taşıdığı anlam ve içerdiği aura, her teknik aracın kendi olanakları içinde yeniden tanımlanır diyebiliriz. Hızla değişen araçlar, bir önceki yeniden üretimin üzerine eklemlenen yeni üretimleri doğurur. Dolayısıyla Benjamin’in “aura” kavramı, yalnızca ilk yapıt için değil, onun farklı tekniklerle yeniden üretilmiş her versiyonu için de geçerlidir. Örneğin, Netflix’te yayınlanan Greatest Events of WW2- In Color belgeseli5, o döneme ait siyah beyaz görüntülerden günümüzün teknik olanakları ile renklendirilmiştir. Böylece görüntüler, kendi tarihsel bağlamlarındaki aurayı kısmen yitirirken, yeni bir teknik aura ile günümüze taşınmıştır.


Benzer biçimde Rijksmuseum’un 2020’de Rembrandt’ın Gece Devriyesi tablosunu 44.8 gigapiksellik ultra yüksek çözünürlükle dijitalleştirmesi, orijinal esere fiziksel olarak ulaşamayan izleyicilere benzersiz bir deneyim sunmuştur.6 Bu kopya, tablonun çatlaklarını, fırça darbelerini ve pigment detaylarını gözler önüne sererek, Benjamin’in bahsettiği aurayı yalnızca korumakla kalmamış, farklı bir düzlemde yeniden üretmiştir. Yapıt ile izleyici arasına giren teknik araçlar artık yalnızca birer aracı değil, sanat yapıtının kendisinin de ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Yeni medya sanatı bu dönüşümün en belirgin alanıdır. Dijital sergiler, sanal gerçeklik deneyimleri, NFT’ler veya yapıtın dijital kopyaları izleyiciyle eser arasındaki mesafeyi yeniden tanımlamaktadır.

Sonuç olarak, teknolojinin sağladığı yeni araçlar, sanatın hem üretim hem de algı biçimlerini sürekli yeniden kurarak aurayı kaybolmaktan çok dönüştüren bir dinamiğe evriltmektedir. Bu evrim ise kaybolduğu sanılan aurayı yeni biçimlerde var etmeye devam ettirmektedir. Bu sebeple Benjamin bugün yani dijital çağda yaşasaydı, sanatın yeniden üretiminde aurayı kaybolan değil, sürekli dönüşen bir nitelik olarak değerlendirirdi.
Kaynakça:
- Benjamin, W. (2013). Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı. İstanbul, Agora Kitaplığı. ↩︎
- Baudrillard, J. (2011). Simülakrlar ve Simülasyon. Ankara, Doğu Batı Yayınları. ↩︎
- Groys, B. (2016). In the Flow. London, Verso. ↩︎
- Manovich, L. (2001). The Language of New Media. Cambridge, MIT Press. ↩︎
- Greatest Events of WW2 in Colour (2019). Belgesel dizi, Netflix. ↩︎
- The Night Watch (1642). Rembrandt van Rijn. Rijksmuseum, Amsterdam.
“Most detailed ever photograph of The Night Watch goes online” (2020). Rijksmuseum. https://www.rijksmuseum.nl/en/press/press-releases/most-detailed-ever-photograph-of-the-night-watch-goes-online ↩︎