Ambrogio Lorenzetti’nin İyi ve Kötü Yönetim Alegorisi (Allegoria ed effetti del Buono e del Cattivo Governo) freskleri, sanat tarihindeki en kapsamlı politik alegorilerden biri olarak, 14. yüzyıl Siena’sının siyasal ve toplumsal bağlamıyla yakından ilişkilidir. Siyasi düşünce alanında Cambridge Okulu’nun kurucuları arasında yer alan tarihçi Quentin Skinner, J. L. Austin’i de referans alarak geliştirdiği yönetimi çerçevesinde fresklerin yalnızca ikonografik açıdan “ne söylediklerinden” ziyade “hangi bağlamda, hangi amaçla, ne yaptıklarının” önemli olduklarını belirtir ve bu çerçevede Lorenzetti’nin fresklerini yakından inceler. Fresklerin, Siena kentinin siyasal atmosferinde izleyiciyle nasıl iletişim kurduklarını ve ne tür bir söylem içerisinde olduklarını tartışır.

Quentin Skinner, siyasi teori tarihindeki önemli metinlerin bu alandaki tartışmalara sürekli müdahaleler olarak ele alınmasını eleştirir. Ona göre odak alınması gereken yazarın yazdıklarıyla “ne yapılabileceğini söylüyor olduğu”dur ve araştırmacıların bu doğrultuda metinleri analiz etmeleri gerektiğini düşünür. Kendi metodolojisini geliştirirken L. Wittgenstein ve J. L. Austin’den yararlanan Skinner, siyasi yazının bir eylem biçimi olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunur.“Meaning and Understanding in the History of Ideas” başlıklı makalesinde ise araştırmacıların yazılı metinleri incelerken sıkça düştükleri yanılgıları tartışır; bu yanılgıları örneklerle açıklar, eksik yönlerini gösterir ve çözüm önerileri sunar.
Skinner’e göre düşülen yanılgılardan biri; araştırmacıların inceledikleri metnin anlamını kendi içinde bulmaya çalışmaları ve bu doğrultuda ister istemez sınırlı bir literatür kullanmak durumunda kalmaları, benzer paradigmaları aynı çerçevede çözümleme yanılgısına düşmeleri, hatta kendilerine benzemeyen dahi o bildikleri dil çerçevesinde tanımlamaya çalışmalarıdır. Benzer konuda ortaya konmuş önceki yapıtlardan cımbızlanarak alıntılanan açıklamalarla bütüncül bir atmosfer sunmaya çabalanmasının ancak mitoloji olarak sınıflandırılabileceğinin üzerinde durur.
Bir diğer yanılgı ise metnin dış faktörlerle şekillendiğini savunan araştırmacıların tutumlarıdır. Eylemin nedenini bilmekle eylemin kendisini anlamak arasında doğrudan bir bağ olup olmadığını sorar ve karmaşık bir eylemi bile nedenlerin sonucu olarak görmenin sakıncalı olduğunu belirtir. Burada özellikle Austin’in de ele aldığı ‘niyet’ kavramına odaklanır ve bir şeye niyet edilmiş olması ile onun gerçekleştirilmiş olması arasında zorunlu bir bağlantının olmadığını; yapılan her ifade veya gerçekleştirilen her eylemin, bunu yapma niyetini önceden varsaydığını ama aynı zamanda bunu yapma niyetini de varsaydığının vurgusunu yapar. İşte bu ayrımın, ‘neden’ olmaktan ziyade eylemin kendisini doğru şekilde karakterize edip anlaşılabilmesi için kavranması gereken önemli bir nokta olduğu gözden kaçmamalıdır.1
Bağlamın incelenmesi, bağlamın kendi içinde metnin ne anlama gelmesi gerektiğini ortaya koymaya hizmet eder. Yazarın başlıkta seçmiş olduğu “meaning and understanding” ilişkisi de bağlam incelemesiyle elde edilebilmektedir. İfadelerin anlaşılması için yalnızca verili anlama değil, Austin’in “speech act theory” kapsamında ele aldığı illocutionary act, yani söylemin niyetinin de devreye girdiği unutulmamalıdır; metin hangi bağlamda, hangi otoriteye, hangi okuyucuya/araştırmacıya/izleyiciye, hangi niyetle “bu şekilde yapmaya çalıştığını” söylemektedir. “Bağlam, söylencenin belirleyicisi değil; o tür bir toplumda kişinin ilke olarak iletmek istediği, geleneksel olarak tanımlanabilir anlamın ne olabileceğine karar vermeye yardımcı olan çerçevedir.”2
Skinner, yapmış olduğu bu eleştiriye sanat alanında bir örnek olması bakımından Sienalı sanatçı Ambrogio Lorenzetti’nin, Palazzo Pubblico’nun Sala dei Nove’sindeki Allegoria ed effetti del Buono e del Cattivo Governo (İyi ve Kötü Yönetim Alegorisi, 1338) fresklerini ele alır. Sanatçı üzerine bir monografi kaleme aldıktan sonra, fresklerin kent yönetimi hakkında bilgi verebileceği hususunda eksik kaldığını fark eden Skinner, “Sanatçının Bir Siyaset Düşünürü Olarak Portresi: Ambrogio Lorenzetti” eserini kaleme alarak fresklerin, bilinenin aksine Skolastik geleneğe değil, Hümanizm öncesi retorik kültüre dayandığını ve kentlilerin uyum içerisinde yaşayabilmek için kendilerini yönetmeleri gerektiğini göstermek istediğini savunur.

Söz konusu freskler 14. yüzyılda şehrin yönetiminden sorumlu Dokuzlar Konseyi tarafından bizzat sipariş edilir. O dönemde kent yönetimi konusunda bir dizi tartışma gerçekleşmektedir. Bu tartışmalarda Aquinalı Aziz Tommaso ve Padovalı Marsilius’un yanında Sienalı Ambrogio Lorenzetti de yer alır; Sala dei Nove’nin üç duvarını kaplayan bir dizi freskle siyasi bir söylem içerisinde olduğu anlaşılır. Odanın giriş kapısının hemen üstünde İyi Yönetim Alegorisi ve onun iki yanında İyi Yönetimin Şehir Üzerindeki Etkileri ile Kötü Yönetim Alegorisi tasvir edilmektedir. Skinner, daha önce kaleme aldığı monografisinde eksik bulduğu iki ikonografik soru olduğunu belirterek başlar: İyi Yönetim’de yer alan tahta oturan devasa figürün tam olarak neyi temsil ettiği ve İyi Yönetimin Şehir Üzerindeki Etkileri’nde merkezi bir konumda yer alan dans eden bir grup figürün ne anlama geldiği tam anlamıyla açıklığa kavuşmamıştır.
Tahta oturan bu figür “Ortak İyi”nin simgesel ifadesi olarak tanımlanır. Adaletin ve Ortak İyi’nin güvenceye alınabilmesi için kentin seçmesi gereken bir signore (yönetici) tipi vardır. Lorenzetti’ye göre signore imgesi Siena’nın kendisini içerirken yüksek yargıcın da kendisi olmalıdır. Bu haliyle Lorenzetti, tahta oturmuş olarak tasvir ettiği figürüyle Son Hüküm’ün dünyevileşmiş versiyonunu sunmaktadır.3 Sağ altında yer alan yirmi dört kişiden oluşan kalabalık ise Adalet’ten Uyum’a gelen ipe sarılırlar. Skinner, monografisinde bu figürlerin eksik kaldığına değinir. Bu eksiklerin önemli olduğunu çünkü trecento İtalya’sında kent yönetimi konusundaki tartışmaların temel iddialarından biriyle bağlantılı olduğunu söyler. Bu dönem, İtalya’nın henüz şehir devletleri halinde varlığını sürdürdüğü, kral veya mutlak bir yöneticiye değil, şehirlerin kendi yurttaşları tarafından yönetildiği yıllardır. Yönetimin nasıl adil olacağı, huzurun ve barışın sağlayabileceği en büyük mesele olarak görülmektedir.
Açıklığa kavuşmayı bekleyen bir diğer bir konu ise dans eden figürlerdir. İyi Yönetimin Şehir Üzerindeki Etkileri’nde nispeten merkezi bir konumda kentin ışık kaynağı olacak şekilde dans eden figürlerden bazılarının elbisesinde yırtıklar, solucanlar, güveler görülür. Solucan ve güve birlikte tristitia (yeis ve asık suratlılık) simgesi olarak değerlendirilmektedir ve daima gaudium‘a (neşelilik) zıt olarak ele alınır. Lorenzetti’nin söylemeye çalıştığı ise, gaudium’un yalnızca tristitia’yı uzak tutmakla kalmadığı, pax‘ın (sivil barış) faydalarına doğal bir tepki olarak da ele alınabileceğinidir. Skinner, kimi siyasi anlaşmalardan alıntılar yaparak Lorenzetti’nin söylemini açıklar ve benzer tanımlamaların kent yöneticileri için hazırlanan tavsiye kitaplarında da geçtiğini gösterir. Tabii ki adaletin hükmü altında gaudium duymayı gerektiren tek neden bize pax getirmesi değil, daha soylu bir lütuf olan gloria e grandezza (sivil ihtişam ve büyüklüğü) da sağlamasıdır. Bu memnuniyet kaynağı, en küçük kentleri bile büyüten uyumu sunmaktadır. 4

Gaudium’un ifade edilmesinin doğal yolu, bir tripudium’a, yani dansçıların üç vurgulu, gösterişli bir tempoda hareket ettikleri ciddi, törensel bir dansa katılmalarıdır. 5 Kimi Romalı ahlakçılar tripudium dansı yapmanın tristitia’dan kaçış olduğunu ileri sürerler. Kentlerin ihtişamı ve büyüklüğünün ışık imgesiyle ifade edildiği de göz önüne alınırsa Lorenzetti’nin dans edenleri merkeze yerleştirerek, adil yönetimin barış içinde yaşamaktan ileri geldiğini ve Siena’nın gloria e grandezza’sının da tam olarak bu olduğunu bize göstermeyi hedeflediği söylenebilir. İki dansçının yırtık ve sökük elbiseleri, tristitia’nın daima aşılabilir olduğuna ve neşeli duyguları aramamız gerektiğini hatırlatmak için oradadır; Lorenzetti sadece özyönetimin bulunduğu yerde barış ve adalet olabileceğini ve bu mümkün olursa ihtişam ve büyüklüğe ulaşılabileceğini göstermektedir.
Skinner monografisinde eksikliğini hissettiği bu iki meseleyi açıklığa kavuşturduktan sonra asıl metin boyunca fresklerin skolastik felsefe bağlamında değerlendirilmiş olmasının sebeplerini açıklar. Örneğin orta bölümdeki figürün “Tommasocu-Aristotelesçi anlamda bonum commune’nin (ortak iyi) cisimleşmesi” 6 olduğu kabul edilmiş ve bu sebeple merkezi bir konumda olduğuna inanılmıştır. Bu haliyle Lorenzetti, “Barışın nimetlerinden yararlanmak istiyorsak, Ortak İyi, yönetici konumuna yükselmelidir” mesajını veriyor olmalıdır. Ancak Aquinalı, Ortak İyi’nin bir yönetici konumuna yükselmesi gerektiğini ileri sürmez. Hümanizm öncesi yazarlar ise Ortak İyi’ye ulaşmanın anahtarı olarak seçici kurulun varlığının sağladığı yetki bütünlüğünü gözetir, ki Lorenzetti’nin figürünün ayak ucunda da bu yetkiler sıralanır. Döşemeli bir tahtta oturan, bir elinde asa ve bir elinde kalkan tutan yöneticinin, Hümanizm öncesi yazarların “omuzların üstünde taşınan yönetici” tanımına paralel olarak omuzlarında C.S.C.V. harflerinin yazılı olması da önemlidir. Bu haliyle figürün, Siena’nın kişileştirilmesi olduğu yorumunu doğrulanmış olur.
Skolastik gelenekte de Romalı yazarlarda da ağız birliği yapmışçasına iyi yönetimin hedeflediği şeyin uyum ve sükûnet içeren bir yaşamı sağlamak olduğunu görülür. Skinner, iki geleneği de inceleyip özellikle Cicero’nun metinleriyle Lorenzetti’nin freskleri arasındaki bağlantı üzerine yoğunlaşır ve De Officiis’te Cicero’nun “uyum ipi”ni öncelediğini görür. Öyle ki kitaba göre kamusal yaşam biri concordia biri aequitas olmak üzere ikili bir zemin üzerine inşa edilir. Concordia (Uyum) bonum commune idealini korumak için bir coniunctio ordinum çevresinde birlikte hareket edilmesini ister. 7 Cicero bu düşünceyi, menfaat üzerine kurulan toplumsal bağların, bizi, iradi fakat birleşik bir grup içerisinde birbirimize bağlantılandırdığını ya da bağladığını ileri sürerek, bir eğretileme halinde sık sık dile getirmiştir. De Finibus, bu ikiz “uyum bağları”nı “insanların sadece kendi çıkarlarının peşine düştüklerinde” mutlaka bozulacakları uyarısında bulunarak hayranlıkla anar. Aynı şekilde De Republica’sında Concordia’dan “toplumdaki en iyi ve en parlak güvenlik ipi” olarak söz eder. Skinner, bu gibi detaylıca örneklerle Hümanizm öncesi retorik kültürde yazan yazarların freskleri okumak için iyi birer kılavuz oldukları iddiasını temellendirir.

Tüm bu açıklamalardan sonra Lorenzetti’nin neden böyle bir yolu seçmiş olabileceği sorusunun sorulması gerekiyor. Ortaçağ İtalya’sında Bizans geleneğini takip eden Siena Ekolü’ne mensup Ambrogio Lorenzetti, Skinner’ın metninde de bahsedildiği gibi dönemin politik tartışmalarına ve pek çok Sienalı misyonerin Doğu’yla kurdukları ilişkilerin alegorik tablolarını yapacak kadar konuya hâkim bir kişiliktir. 8 Lorenzetti’nin hem doğalcılığa yatkınlığı, panoramik görüntülere ağırlık veriyor olması ve alegoriye olan ilgisi hem de siyasi ortamın bizzat içinde bulunuyor oluşu fresklerin siyasal bir söylemi taşıyor olmasının bir nedeni olarak ele alınabilir.
Bir diğer neden olarak Siena’nın güncel durumu gösterilebilir. O dönemde Siena’nın temel gücünü bankacılık oluşturmaktadır. Bu zenginlik, toplumsal ve siyasal anlamda yansımasını zanaatkârların, tüccarların, bankerlerin temsil taleplerinde gösterir.9 Bu da elbette kimi çatışmaları ve rekabet ortamını doğurur. Yine bu dönemde Siena’nın yönetiminden Dokuzlar Konseyi sorumludur. Banker, tüccar, halkın ileri gelenlerinin oluşturduğu bu konseyden önce podesta denilen başka şehirden bir yıl süreyle göreve gelen yöneticiler bulunmaktadır. Tarafsız bir yönetici fikri her ne kadar mantıklı görünüyor olsa da kentin içindeki sorunlarla başa çıkmakta yüzeysel kalırken Dokuzlar’ın, ülkenin içinden seçilen kimselerce oluşması nispeten avantaj sağlamaktadır. Bu bağlamda, bizzat Dokuzlar tarafından sipariş edilen fresklerde de kendi iktidarlarını meşrulaştırmaya çalıştıkları çok rahatça söylenebilir.
Freskler, mutlak bir otoritenin olmadığı kentte Ortak İyi olarak betimlenen tasvirin, toplumun birliği ve uyumuyla sağlanabilecek demokratik yaşam idealini kişiselleştirdiği rahatlıkla söylenebilir hâle gelir. Skinner’ın referans aldığı “illocutionary act” kavramıyla düşünüldüğünde, freskler salt birer temsil değil, doğrudan bir siyasal eylem içerir; yöneticilere uyarı, yurttaşlara ise görevlerini hatırlatan bir söylem içererek dönemin siyasal ve kültürel atmosferinden beslenen siyasi bir manifesto hâline gelmektedir.
Makalede Quentin Skinner’in fikir tarihine kazandırdığı bağlamsal yöntemi Ambrogio Lorenzetti’nin İyi ve Kötü Yönetim Alegorisi‘ne nasıl uyguladığını göstermeye çalıştığım ve bu haliyle aslında Skinner’ın kendi metodolojik yolculuğunda neden ve nasıl Lorenzetti’nin fresklerine eleştiri geliştirmiş olabileceğinin cevabını aradığım da söylenebilir. Skinner’ın referans aldığı bir metnin ya da eserin yalnızca hangi bağlamda ve hangi niyetle söylediği hususunun benim için de geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
- Quentin Skinner, Meaning and Understanding in the History of Ideas, History and Theory, 8/1 (1969), 45 ↩︎
- A.g.e., 49 ↩︎
- Quentin Skinner, Sanatçının Bir Siyaset Düşünürü Olarak Portresi: Ambrogio Lorenzetti, Dost Kitabevi, Ankara, Mayıs 1999, 13 ↩︎
- Ayrıntılı bilgi için bkz. Skinner, 1999: 20 ↩︎
- Skinner, Sanatçının Bir Siyaset Düşünürü Olarak Portresi, 22 ↩︎
- Ayrıntılı bilgi için bkz. Skinner, 1999: 33 ↩︎
- Ayrıntılı bilgi için bkz. Skinner, 1999: 45 ↩︎
- Ayrıntılı bilgi için bkz. Fatma Sevinç Erbaşı, Ambrogio Lorenzetti’nin Siena Palazzo Pubblico Freskleri: İyi ve Kötü Yönetimin Alegorisi, ESOGÜ Tarih Dergisi, 5/2 (2022), 13 ↩︎
- Leif Dahlberg, Factoring out Justice: Imaginaries of Community, Law, and the Political in Ambrogio Lorenzetti and Niccolo Machiavelli, Lychnos, 2013, 38 ↩︎