Requiem for a Dream – Çaresizlik sizi nereye kadar götürebilir?

tarafından
Eylül 15, 2025
görülme

Requiem for a Dream, 1978’de Hubert Selby Jr.’ün kaleme aldığı aynı isimli romandan 2000 yılında beyaz perdeye uyarlanan, uzun metrajlı bir gerilim/trajedi filmidir. Başrollerini Ellen Burstyn, Jared Leto, Jennifer Connely ve Marlon Wayans’ın paylaştığı filmin yönetmenlik koltuğunda Darren Aronofsky bulunmaktadır. Filmin müziklerinde Clint Mansell’ın imzası bulunurken, sanat yönetmenliği koltuğunda ise Judy Rhee oturmaktadır. 1 Oscar adaylığı ve toplam 37 ödülü bulunan film, 69 dalda da aday gösterilmiştir.

Gelmiş geçmiş en ikonik film müziklerinden birine sahip olan filmimizin, ülkemizde farklı bir şöhreti var. Gerilim müziği dendiği zaman veya herhangi bir platformda aratıldığı zaman film bilinmese bile karşımıza bu filmin müziği çıkmakta. Bu da Clint Mansell’ın gerilim filmi müziği konusunda nasıl bir başarıya ulaştığını göstermekte. Tarihin en ikonik ve kült müziklerinden birine sahip filmimizde 4 ayrı karakterin gözünden hikayeyi yaşıyoruz. New York’ta yaşayan bu 4 karakterin yaşamlarını; umutlarını, hayallerini ve düşüşlerini 3 ayrı kısımda izliyoruz. Farklı yaşamlara sahip bu 4 karakterin ortak özellikleri ise, her birinin belli olgulara bağımlı olması.

Gelin filmde olduğu gibi 3 fazda karakterlerin yaşamlarını inceleyelim.

Requiem for a Dream, 2000

Faz 1 – Yaz

Yaz mevsiminde başlayan bu hikayede daha ilk sahne bile bizlere bağımlılık olgusu ve insanların bu olguya verdiği tepkiler konusunda birçok alt metin sağlıyor. Televizyon bağımlısı bir anne olan Sara’nın oğlu Harold ile yaşadığı tartışmada ilk göze çarpan Sara’nın tepkileri olsa da çok süre geçmeden oğlu Harold’un da bu konuda neden bu kadar ısrarcı olduğunu, televizyonun ona neden gerektiğini anlıyoruz; kendi bağımlılığını karşılayabilmek için bir araç olarak kullanmakta. Diğer sahnelere ve filmin geneline geçmeden önce tıpkı filmin ilk fazında da olduğu gibi karakterlerin kim olduğuna, bağımlılıklarına ve hikayelerine bakalım.

Sara kocasını kaybetmiş, tek başına yaşayan, televizyon ve yemek bağımlısı bir kadın. Tüm gününü televizyon izleyip bir şeyler tüketerek geçirmekte ve arkadaşlarıyla sosyalleşmek bir kenara dursun, onlarla iletişim bile kurmamakta. Harold, üniversite mezunu ancak ailesinin onda gördüğü geleceği yakalayamamış bir uyuşturucu bağımlısı. Harold’un kız arkadaşı Marion ise varlıklı bir aileden gelmesine rağmen Harold’a bağımlı yaşayan bir genç kadın, aynı zamanda kendisi de bir uyuşturucu bağımlısı. Harold’un en yakın arkadaşı olan Tyronne ise annesine bağımlı ve fakir büyümüş, uyuşturucu bağımlısı bir genç. Sadece bu karakter anlatımları ile bile karakterlerin birden fazla bağımlılıklarının olduğunu görmek mümkün. Ve bu bağımlılıklar onların düşüşlerini hazırlayacak unsurlar olarak seyirciye sunuluyor.

Filmin ilk fazında 4 karakter de hayatlarında olumlu giden durumlara sahip. Güzel gelişmeler yaşıyorlar ve yaşam sevinçleri tazeleniyor. Ellerine geçen yeni fırsatlar ile Sara tekrar sosyalleşmeye ve insanlarla etkileşime geçmeye başlıyor. Harold ve Tyronne para kazanmaya ve kurdukları işi büyütmeye başlıyorlar. Marion ise Harold’a her geçen gün daha çok bağlanıyor ve onsuz bir hayat düşünememeye başlıyor. Bu süreçte Harold da Marion’a çok bağlanıyor ve birbirlerine bağımlı hale gelmeye başlıyorlar.

Öncelikle Sara özelinde bakalım. Televizyon ve yemek bağımlısı bir kadın olan Sara, bir gün bir telefon alıyor ve televizyona çıkacağı haberini öğreniyor. Tekrardan sevilme ve değer görme umudu dolan bu kadın, bu haber ile birlikte bir diyete girmeye karar veriyor ancak zorlanmasıyla birlikte, diyet haplarına başvuruyor. Yalnızlık hayatının temel taşı olmuş olan bu kadın için tekrardan sevilebilme ve değer görme ümidi, onun bu yolda her şeyi deneyecek bir duruma gelmesine sebep oluyor.

Harold ve Tyronne ise kendi bağımlılıklarını bir işe dönüştürüyor ve başarılı olup para kazanmaya başlıyorlar. Annesine bağımlı büyümüş ve fakir yetişmiş Tyronne için çok değerli olan para, onu duygusal olarak dünyanın tepesine çıkartıyor, sonunda annesine verdiği sözü tuttuğunu ve başardığını düşünmesini sağlıyor. Harold ve Marion ise bu süreçte birbirlerine daha çok bağlanıyorlar çünkü dert etmeleri gereken bir durum oluşmuyor. Ancak işler uzun süre böyle gitmiyor tabii. Bir sonraki mevsimin gelişi ile beraber karakterlerimizin problemleri ve düşüşleri başlıyor.

Requiem for a Dream, 2000

Faz 2 – Sonbahar

Sonbahar mevsiminin gelişi ile birlikte karakterlerimiz iyice refah ve umut içinde bir durumda gözüküyor. Tyronne ve Harold’un işi iyi gitmekte, Marion mutlu bir yaşam sürmekte ve Sara televizyona çıkma ümidi ile yanıp tutuşmakta. Hikayenin tersine döndüğü ve her şeyin yokuş aşağı gitti nokta da bu fazda yaşanıyor. Tyronne ve Harold’un işlerinin aniden bozulması ile çaresizlik içine düşen karakterlerimiz, kurtulma ve tekrar yükselme ümidiyle çabalamaya başlıyorlar. Bu çabalama Harold ve Marion’un ilişkisi içinde belli problemlerin başlangıcı oluyor. Sara ise, televizyona çıkma ümidiyle iyice zayıflamış olarak karşımıza çıkıyor. Ancak kullandığı ilaçların dozları artık ona yetmemeye başlıyor ve kullanması gerekenden fazla kullanmaya başlayarak kendisine yeni bir bağımlılık oluşturuyor. Bu bölümde karakterlerin arasındaki paralleller de yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Harold ve Marion’un birbirine olan bağımlılıkları, o ikonik sahnede Marion’un kendisini Harold’un yanında “insan” gibi hissetmesini itiraf etmesiyle daha belirgin hale geliyor. Ailesinin, çevresindekilerin hatta psikoloğunun bile düşünceleri Marion’un umrunda değil, fakat Harold’un ona “güzel” demesi onda “Ben güzel bir insanım.” algısını oluşturuyor. Aynı şekilde Harold’un her olayda Marion’a koşması ve ona danışması, hayatının merkezinde onun olduğunu gösteriyor. Tyronne ve Sara arasındaki paraleller ise daha belirsiz bir şekilde karşımıza çıkıyor. Sara’nın içinde bulunduğu yoğun yalnızlık ile tekrar sevilme ve değer görme çabası, tekrar biri olma çabası ile Tyronne’un başarı takıntısı, annesinin gözünde başarılı biri olma çabası birbirleriyle örtüşüyor. İki karakterin toplum içinde biri olma çabası, onların hikayelerini dolaylı yoldan bir paralel içine koyuyor. Aynı zamanda Tyronne ve Harold arasında da bu durum bazlı bir paralellik bulunmakta. Tyronne’un annesine kendisini kanıtlamak için kovalamaya çalıştığı başarı, Harold’un hikayesinde de yer almakta. Üniversite mezunu olmasına rağmen ailesinin düşündüğü başarılara erişemeyen Harold için kazandıkları para çok değerli. Onun bir şeyler başardığını hissetmesini sağlıyor. Kazandığı para ile annesine aldığı yeni televizyon seti bunu destekler nitelikte. Tyronne için Freudyen bir bakış açısından bakmak bile mümkün. Annesine verdiği değer ve ona duyduğu sevgiyi, başka insanlarda arayan ve başarı kovalayan bir karakter. Ve tüm karakterlerin yaşadıkları sorunlar ile baş etme biçimi tek bir duyguda birleşiyor; çaresizlik. Tüm karakterlerin yaşadıkları sorunlar karşısında hissettikleri yoğun çaresizlik onların tepkilerine de yansıyor ve son faza geçerken izleyiciye şu soruyu sorduruyor; çaresizlik sizi nereye kadar götürebilir?

Requiem for a Dream, 2000

Faz 3 – Kış

Kış mevsiminin gelişi ile karakterlerimiz yaşadıkları düşüşün son aşamasına gelmiş bulunmaktalar. Bağımlılıklarını karşılamak için ne yapacağını bilmeyen karakterlerimizde ve aralarındaki ilişkilerde çöküş bu fazda başlıyor. İşleri bozulan Harold ve Tyronne, artık her yolu deneyecek kadar gözlerini karartmış durumdalar. Marion’u da ilgilendiren bu durum sebebiyle, belki de ilk kez görünür bir biçimde Marion ve Harold arasındaki ilişkinin bozulmasına şahit oluyoruz. Bunu hem sembolik, hem de hikaye anlatımıyla incelememiz mümkün. Hikayenin bu fazında Marion ve Harold’un birbirlerine daha uzak durmaları, yaşadıkları tartışmalar, hatta kullanılan çekim teknikleri bile bunu desteklemekte. Harold’un Marion’dan toplumun ahlak normlarını ve ilişkinin etik bütünlüğünü, tarafların sadakatini sorgulatacak bir şey istediği sahnede daha karanlıkta bulunan ve kararsız, çaresiz olan Marion; daha aydınlıkta bulunan ve her şeyin düzeleceğine inanan Harold örneğinde olduğu gibi.

Aynı zamanda filmin genelinde de yoğun bir sembolik anlatım mevcut. Yönetmen Darren Aronofsky’nin kullandığı renk paleti, kurgu tekniği ve ışık kullanımıyla anlatımı zenginleştirdiğini söylemek yanlış olmaz. Karakterlerin daha ümitli olduğu sahnelerde ışık kullanımı daha yoğun ve renk paleti daha açık iken, karakterlerin daha çaresiz olduğu sahnelerde ise ışık kullanımı daha az ve renk paleti daha koyu olarak karşımıza çıkıyor. Kullanılan çekim teknikleri, kamera açıları ve ses dizaynı ile de sahnedeki duyguyu almak mümkün.

Hikayenin son fazında ise başlıkta da sorduğumuz soru izleyicinin kafasında iyice pekişmiş oluyor:

Çaresiz bir insan nereye kadar gidebilir?

Gururundan, ilişkilerinden, hatta yaşamından vazgeçebilir mi? İnsanların umutları, hayalleri ve anlık zevkleri onları neler yapmaya zorlayabilir? Tüm bu olguları sorgulayan ve izleyicinin yüzüne tokat gibi vuran bu yapımda, bağımlılığın nereye kadar gidebileceğini ve çaresiz bir insanın nelerden vazgeçebileceğini deneyimliyoruz.

Özellikle final sahnesi ile yoğun sembolik bir dille karakterleri tekrardan bize anlatan, ancak bunu alışılagelmiş bir şekilde değil de bir tokat gibi yüzümüze vuran bir film. Bir buzdolabından korkacak kadar akıllıca bir sinematografi ile bu olguları anlatan bu filmi şiddetle tavsiye ediyorum.

Kaynakça

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Bunu Kaçırma!

Your Monster – Toksik Ayrılıkların “Canavar” İhtiyacı

Girizgâh Bitmiş bir ilişki düşünün. Partnerinize

Whiplash Ekseninde “Mükemmeliyetçilik” Güdüsü

Mükemmeliyetçilik: Varoluştan bu yana gelen bir