Dijital Mezarlık

tarafından
Eylül 29, 2025
görülme

Ölümün Dijital Suskunluğu

Bir zamanlar ölüm kapıya gelen bir haberciyle, gazetede çıkan küçük bir ilanla ya da kulaktan kulağa yayılan fısıltılarla duyulurdu. Ölümün kendine özgü bir sesi vardı: Çığlıklarla, gözyaşlarıyla, ağıtlarla gelir; geride kalanlara varlığını hissettirirdi. Oysa dijital çağda ölüm sesini yitiriyor; orada ölüm, usulca sessizliğe dönüşüyor. Bir gün paylaşımlar kesiliyor, sohbet pencereleri kapanıyor, bildirimler susuyor. Hepsi bu.

Birinin öldüğünü artık çoğu zaman bilmiyoruz. Özellikle yalnızca sosyal medya üzerinden tanıdığımız insanlardan bahsediyorsak… Onların yokluğu, bizim için sadece uzun bir sessizlik demek. Biz, gerçeği belki de hiç öğrenemeyebiliriz. Belki de öfkeyle “Bana trip atıyor” diye düşündüğümüz bir kişi hayata çoktan veda etmiştir. Bu ihtimal bile insanın içine ürpertici bir şekilde işliyor.

Ölüm ve Algoritmalar

Sosyal medya platformları, yaşayanlarla ölüleri aynı yerde tutuyor. Facebook, doğum günü kutlaması için hâlâ bildirim gönderiyor. Oysa algoritmanın doğum günü hatırlattığı kişi belki de yıllar önce ölmüştü. Siz, hiç bilmeden, ona “iyi ki doğdun” yazabiliyorsunuz. Birkaç saat sonra ise onun yakınlarından biri, artık o hesabın anı sayfasına dönüştüğünü hatırlatıyor. İşte o an fark ediyorsunuz: Kutlama mesajınız aslında bir mezar taşına bırakılmış çiçek gibi.

Dijital dünyada ölüm, fiziksel hayattaki kadar belirgin değil. Mezarlıklarda taşlar vardır, tarihler vardır, hayatın sona erdiğini gösterir. Dijitaldeyse böyle bir kapanış yok. Ölüler hâlâ gülümsüyor, hâlâ tatilde, hâlâ bir şeyler yazıyor gibi görünüyor. Ama aslında o “son paylaşım”, ölüm sessizliğinin başladığı an oluyor.

Hiç Öğrenemeyeceğimiz Ölümler

Birini yalnızca internet üzerinden tanıdıysanız, onun ölümünü hiç öğrenemeyebilirsiniz. Onun hayatınızdan çekildiğini, sizi görmezden geldiğini, belki küstüğünü sanırsınız. Ona mesaj atarsınız, yanıt alamazsınız. İçinizden “Artık konuşmak istemiyor” diye geçirirsiniz. Belki içinizde ona kızar, belki de kendi kendinize kırılırsınız.

Ama gerçek bambaşka olabilir. Belki de o kişi artık hayatta değildir. Belki günlerdir bir mezarın altında yatıyordur. Siz ise bunu asla bilmeyeceksiniz. Çünkü sosyal medya çevresi, gerçek hayat çevresiyle aynı değil. Onun ailesi size haber vermeyecek. Siz cenazeye katılmayacaksınız, yalnızca bir profilde başlayan sessizliği izleyeceksiniz.

Dijital Yas: Bir Tür Sonsuzluk

Bir yakınını kaybedenler için sosyal medya, bazen yasın bir parçasına dönüşüyor. İnsanlar ölen sevdiklerinin profiline gidiyor, ona mesajlar yazıyor, anılarını paylaşıyor. Bazen bu satırlar, geride kalanlar için bir tür rahatlama oluyor. Ama aynı zamanda acıyı da sürekli canlı tutuyor.

Eskiden ölüm, kabullenmeyle birlikte yavaş yavaş gündelik hayatın gerisine çekilirdi. Şimdi ise ölüm, her doğum günü hatırlatmasında, her eski fotoğraf paylaşımında yeniden karşımıza çıkıyor. Yas, kapanmayan bir pencere gibi ekranda kalıyor.

Silinmeyen İzler

İnsan öldüğünde beden toprağa karışır. Ama dijital izler öyle kolayca kaybolmaz. Fotoğraflar, yazılar, gönderiler, yorumlar… Hepsi orada durur. Silinmezse onlarca yıl boyunca görünmeye devam eder.

Bir gün kendi hesaplarımızı düşünelim. Biz öldüğümüzde profillerimiz ne olacak? O fotoğraflar, yazdığımız şakalar, öfkeyle yazılmış kısa notlar… Hepsi arşivlenecek. Belki birileri yıllar sonra açıp bakacak, belki de algoritmalar onları reklam malzemesine çevirecek. Bizim “ben” dediğimiz şey çoktan yok olmuş olacak ama dijital izlerimiz yaşamaya devam edecek.

Toplumsal Belleğin Mezarlıkları

Dijital mezarlıklar yalnızca bireylerle sınırlı değil. Bir dönemin en popüler forumları, blogları, sohbet odaları da aynı kaderi paylaşmış durumda. Artık kimsenin girmediği, güncellenmeyen siteler, internetin hayalet şehirleri gibi karşımıza çıkıyor.

Oysa bu boşluklar, bir dönemin ruhunu taşıyor. Eski bir forum tartışması, o yılların gündelik dilini, değerlerini, meraklarını barındırıyor. Kapanmış bir blog, bir kuşağın duygularını saklıyor. Dijital mezarlıklar bu yüzden yalnızca kişisel değil; aynı zamanda kolektif hafızanın da saklandığı yerler.

Hatırlamak mı, Silmek mi?

Dijital mezarlıkların en büyük sorularından biri “unutma hakkı”dır. Hepimiz geçmişimizdeki bazı şeylerin silinmesini isteriz. Ama internetin doğası buna izin vermez. Bir fotoğrafı silseniz bile bir arşiv sitesinde hâlâ durabilir. Bir cümleyi silseniz bile ekran görüntüsü alınmış olabilir.

Bu durum, bireysel özgürlük ile toplumsal hafıza arasında bir çatışma yaratır. Birey unutulmak isteyebilir. Ama toplum, geçmişi hatırlamakta ısrar eder. Peki kimin hakkı daha güçlüdür? Bu sorunun yanıtı hâlâ verilmiş değil.

Dijital Hayaletler

Ölüler, dijital dünyada kaybolmuyor. Onlar sessizce aramızda dolaşıyor. Bir doğum günü bildiriminde, bir fotoğraf arşivinde, bir yorum satırında karşımıza çıkıyorlar. Belki onları yıllar önce tanımış, sonra unutmuşuz. Belki de hiç yüz yüze gelmemişiz. Ama bir gün karşımıza çıkıveriyorlar: “Son paylaşım – 2018.”

O anda içimizden bir ürperti geçiyor. Çünkü fark ediyoruz ki dijital dünya ölümü saklamıyor. Ölüm, orada donmuş bir kare gibi kalıyor. İnsanlar gidiyor, ama profilleri, cümleleri, gülüşleri kalıyor.

Sonuç: Ölümün Yeni Yüzü

Dijital mezarlıklar, çağımızın en görünmez gerçeklerinden biri. Onlar bize, ölümün artık eskisi gibi olmadığını gösteriyor. Artık ölüm birdenbire susmak, bir profilin güncellenmemesi demek. Artık ölüler, aramızdan tamamen çekilmiyor. Onlar internette sessizce yaşamaya devam ediyor.

Belki de geleceğin tarihçileri bizim sosyal medya hesaplarımızı inceleyecek. Fotoğraflarımıza, cümlelerimize, yorumlarımıza bakacak. Bizi bu kalıntılardan tanıyacaklar. O zaman sorulması gereken en çarpıcı soru şu: Biz gerçekten öldüğümüzde mi ölüyoruz, yoksa hesaplarımız susunca mı?

Merhaba ben Nisan bazen bir oyunun sahnesinde, bazen yarım kalmış bir romanda yaşıyorum. Yazdıklarım hem ben gibiler hem de benden kaçış. Ciddiye almazsam olmuyor, fazla ciddiye alırsam hiç ben olmuyor

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Bunu Kaçırma!

Dijital Minimalizm: Daha Az Ekran, Daha Fazla Yaşam

Herkesin Hayatı İnstagram Gibi Değil

Herkesin Hayatı Instagram Gibi Değil

Günümüz dünyasında, sosyal medya platformları hayatımızın