Gezegenler
Gezegenler, ilk insan topluluklarından ve medeniyetlerden bu yana ilgi odağı olmuş ve dikkat çekmiştir. Tam bir gezegen tanımı yapmak, 2006 yılına kadar biraz kafa karıştırıcıydı. O yıl, 26. toplantısını yapan Uluslararası Astronomi Birliği (UAB), resmi bir gezegen tanımı yapmış ve bu tanıma göre gezegen olmanın şartlarını belirlemiştir:
- Kabaca küresel olabilecek kadar büyük olması,
- Bir yıldız etrafında dönmesi,
- Kütle çekim kuvveti ile bulunduğu yörüngeyi temizlemiş olması.
Bu şartları sağlayan her gök cismine “gezegen” denir. “Gezegen” kelimesi, Antik Çağ’da yaşayan insanların ifadesiyle astéres planétai (gezgin yıldızlar) teriminden türetilmiş olup Fransızca’ya planète olarak geçmiş, Yunanca karşılığı ise πλανήτης (planḗtēs) “gezen” ve “gezgin” anlamına gelir. Türkçede ise “gezegen” olarak kullanılmaktadır.
Gezegenler, katı maddelerden (çoğunlukla silikat ve demir) oluşan kayaçlar veya gazlardan (çoğunlukla hidrojen ve helyum) meydana gelir. Metan, amonyak, karbondioksit ve sudan oluşan farklı buz türleri de vardır. Bu maddelerin oranı, gezegen türlerine göre değişiklik gösterir.
Tüm gezegenler bir yıldız etrafında eliptik yörüngede hareket eder. Gezegenlerin oluşumu, milyonlarca yıl boyunca yıldız etrafında dönen gaz ve toz bulutlarının yoğunlaşması ile gerçekleşir; bu teoriye “bulutsu hipotez” denir. Gezegenlerin çoğunun adlarının Roma tanrılarından geliyor olması da dikkat çekicidir.

Gezegen İsimleri ve Tanrılar ile İlişkisi
Gezegenler, yalnızca gökbilimin konusu olmakla kalmayıp, insanlığın kültürel, mitolojik ve felsefi düşünce dünyasında da derin izler bırakmıştır. Antik Çağ’dan itibaren tanrıların sembolü haline gelen bu gök cisimleri, modern çağda gelişen bilim ve teknoloji sayesinde mitlerden çıkarılarak evrenin işleyişini anlamamıza yardımcı olan bilimsel olgular olarak değerlendirilmiştir.
1. Mavi Gezegen – Dünya
Dünya, Yunan ve Roma tanrılarından isim almayan tek gezegendir. Büyük Larousse Ansiklopedisi Cilt 7’de Dünya, “Üzerinde insan yaşayan Güneş Sistemi gezegeni” şeklinde tanımlanır. İngilizce “Earth” aynı zamanda “toprak” anlamına gelir. Yazılı tarihte ilk defa Kutadgu Bilig’de “bu dunyā yaġı ol bu nafsiŋ yaġı” (bu dünya düşmandır, nefsin de düşman) şeklinde geçmiştir. Kur’an-ı Kerim’de ise “dunyā” ve “ākhira” şeklinde yer alır. Bazı dillerde ve inanışlarda Dünya “Gaia” olarak anılır.
“Mavi Gezegen” ifadesi ise İngiltere’de Lord Rayleigh tarafından açıklanan, ışığın atmosferdeki çok küçük parçacıklara çarpması sonucu mavi ışığın daha fazla saçılması (Rayleigh saçılımı) olgusuna dayanır. Okyanusların mavi renginin de bu saçılıma kısmen katkısı vardır. Ayrıca Dünya, Güneş Sistemi’nde levha tektoniğine sahip tek gezegendir.
Her gün Dünya’da yaklaşık 200.000 insan doğmakta, her saniye 2 insan ölmektedir. 1 dakika içindeki saniyeler düşünüldüğünde bu oran dikkat çekicidir.
2. Merkür
Eski adı “Utarit” olan Merkür, Güneş’e en yakın gezegendir. Hakkında detaylı bilgiler, 2 Ekim 2013’te Messenger Uzay Aracı sayesinde elde edilmiştir. Uydusu olmayan Merkür, gündüzleri ortalama 400 °C’nin üzerinde sıcaklığa ulaşır. Dünya’da kayda geçen en yüksek sıcaklık ise 7 Ekim 1913’te ABD’deki Ölüm Vadisi’nde 56,7 °C olarak ölçülmüştür.
Merkür, Güneş etrafında Dünya’dan 1,6 kat daha hızlı hareket eder. Bu hızlı hareketinden dolayı Roma tanrılar panteonundaki en hızlı tanrı “Merkür”ün adını almıştır. Yunanca karşılığı “Hermes”tir. Sümerler de bu gezegeni biliyor ve “atlama gezegen” anlamına gelen “Udu.Idim.Gu4.Ud” olarak adlandırıyordu.
3. Venüs
Babil metinlerinde ilk gözlemleri kayıtlıdır. “Çoban Yıldızı” veya “Zühre” olarak da bilinir. Aşk ve güzellik tanrıçası Venüs’ten adını almıştır; Yunan mitolojisinde karşılığı “Afrodit”, Babil mitolojisinde “İştar”dır. Adını kadın bir tanrıçadan alan tek gezegendir.
Venüs’ün yüzeyinde bulunan bir cismin ağırlığı, Dünya’dakinin %81’idir. Dünya’da 45 kilo olan biri Venüs’te yaklaşık 40 kilo olur. Venüs, Dünya’ya en çok yaklaşan gezegendir. 1962-1982 yıllarında Venüs’e 16 uzay aracı gönderilmiş, atmosferi ve yüzeyi hakkında geniş bilgiler elde edilmiştir.
4. Mars
M.Ö. 2000’de Mısır gökbilimciler tarafından gözlemlenmiştir. “Kızıl Gezegen” olarak bilinir; yüzeyindeki demir oksit nedeniyle kırmızı renktedir. Roma savaş tanrısı Mars’tan adını alır, Yunan mitolojisinde karşılığı “Ares”tir. İngilizcedeki “March” (Mart) kelimesi Mars’tan türemiştir.
Mars, “Dünya dışı yaşam” açısından en çok araştırılan gezegenlerden biridir. 1976’da gönderilen Viking 1 ve Viking 2 araçları, özellikle suyun geçmişteki varlığı üzerine araştırmalar yapmıştır. Mars’ı teleskopla gözlemleyen ilk kişi 1610’da Galileo Galilei’dir.

5. Jüpiter
Güneş Sistemi’nin en büyük gezegenidir. Bu nedenle Roma tanrılarının kralı Jüpiter’in adını taşır, Yunanca karşılığı “Zeus”tur. Kütlesi diğer tüm gezegenlerin toplamının 2,5 katıdır. 63 doğal uydusu vardır; ilk dört büyük uyduyu Galileo keşfetmiştir. Babil’de baş tanrı Marduk ile ilişkilendirilmiştir.
6. Satürn
Asurlular tarafından “Ninib’in Yıldızı” olarak adlandırılmıştır. Roma’da tarım tanrısı Satürn’ün adını alır, Yunanca karşılığı “Cronus”tur. Tüm gezegenler arasında yoğunluğu en düşük olanıdır; yoğunluğu 0,69 g/cm³ olduğundan suya bırakıldığında batmaz. Ünlü halkaları 1655’te Huygens tarafından tanımlanmıştır.
7. Uranüs
İsmini Roma değil, doğrudan Yunan mitolojisindeki gökyüzü tanrısı Uranüs’ten alır. 13 Mart 1781’de William Herschel tarafından keşfedilmiştir. Güneş etrafındaki bir turunu 84 yılda tamamlar. Eksen eğikliği nedeniyle kutuplarında 42 yıl gündüz, 42 yıl gece yaşanır.
8. Neptün
Roma deniz tanrısı Neptün’den adını alır, Yunanca karşılığı “Poseidon”dur. Mavi rengi, atmosferindeki metan gazından kaynaklanır. Kütlesi Dünya’nın 17 katıdır. 23 Eylül 1846’da Berlin’de Galle tarafından keşfedilmiştir.
9. Plüton
Roma yeraltı tanrısı Plüton’un adını taşır, Yunanca karşılığı “Hades”tir. 2006’da Uluslararası Astronomi Birliği tarafından gezegen statüsünden çıkarılarak “cüce gezegen” olarak sınıflandırılmıştır. 1930’da Lowell Gözlemevi’nde Clyde Tombaugh tarafından keşfedilmiştir.
Sonuç
Gezegenlerin tarih boyunca mitolojilerden bilimsel gerçekliğe uzanan serüveni, insan zihninin evrene dair bitmek bilmeyen merakını ortaya koymaktadır. Antik toplumlar için kutsallık ve tanrıların yansıması olan bu gök cisimleri, günümüzde ileri teleskoplar, uzay sondaları ve yapay zekâ destekli araştırmalar sayesinde incelenmekte, hatta insanlığın gelecekteki göç rotaları olarak değerlendirilmektedir. Dünya’nın sınırlı kaynakları ve iklim krizleri düşünüldüğünde, Mars’a veya başka bir gezegene dair yürütülen yaşam arayışları yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda insanlığın varoluşsal bir arayışı haline gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında gezegenler, artık sadece gökyüzünde parlayan “gezgin yıldızlar” değil, insanlığın kaderini şekillendirebilecek olası yeni dünyalar olarak da anlam kazanmaktadır.